Hindistan’da Müslümanlara karşı yapılan şiddet ve nefret eylemleri ile ilgili
Basın Açıklaması (18.06.2022, Ankara)
Hindistan’da iktidar partisi olan Hindistan Halk Partisi’nden iki yetkili ismin iki cihan serveri İslam Peygamberi Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V) aleyhindeki açıklamalarını şiddetle kınıyoruz.
OIC “İslam İşbirliği Teşkilatı”nı ve üye ülkeleri ve UN “Birleşmiş Milletler” organlarını; bölge barışını tehdit eden bu aşırı ve ırkçı Siyonist yaklaşımları sergileyen örgütleri yasaklaması ve engellemesi için Hindistan hükümeti üzerinde derhal baskı yapmaya davet ediyoruz.
Uzunca bir zamandır varlığı artarak devam eden Müslüman düşmanlığı ve İslamofobi; siyasi partilerin sürece dâhil olması ve üyelerinin kışkırtıcı eylemleri sebebiyle boyut değiştirerek sistematik bir hal almıştır. Bu durumların bir an önce engellenmesi için hukukun üstünlüğüne inanan, din ve vicdan hürriyetini temel hak olarak tanıyan bütün ülkeleri Hindistan’la ilişkilerini gözden geçirmeye bu zulümlerin durdurulması için Hindistan Hükümeti üzerinde baskı kurmaya davet ediyoruz.
Hindistan’da yaşayan 300 milyonluk Müslüman nüfusun varlığına karşı, Hindistan iktidar Partisinin -her ne kadar açıklamaları nedeniyle bu iki yetkiliyi partiden uzaklaştırmış olmaya zorlasalar da - üyelerinin çoğunun bu iki kişiyi desteklemesi ve ülkede başlayan Müslüman karşıtlığı eylemlerinde aktif olmaları toplumsal barış için en büyük tehdittir.
Ayrıca Hint medyası da İslam'a ve Müslümanlara karşı nefret dolu içerikler yayınlamaya devam etmektedir. Medya yoluyla üretilen İslamofik içerik belli çevrelerin saldırgan eğilimlerini besleyen, öfke ve şiddeti kamçılayan bir propagandaya dönüşmüş durumdadır. Medya’da artan ve adeta bir etki ajanlığına dönen bu süreç telafisi imkânsız bir iç çatışmanın tahrikinden başka hiçbir fayda getirmeyecektir.
Olaylarla ilgili olarak alınan tedbirler ve müdahalelerin oldukça yetersiz ve sonuç almanın çok uzağında olduğu görülmektedir. İktidarın iki kişiyi uzaklaştırmak için attığı adımlar sembolik kalmıştır zira suç işleyen ve halkı nefrete çağıran kişiler hakkında herhangi bir adli veya idari işlem yapılmamıştır. Bu durum da nefret söylem ve eylemlerinin yaygınlaşmasını ortam hazırlayacaktır. Diğer taraftan daha önce Müslüman üniversite öğrencisi kızlara yapılan saldırılara direnen öğrencileri tutukladığı gibi bu olaylarla ilgili de Hint polisi yüzlerce masum Müslüman genci tutuklamış ve birçok Müslümanın evinin yakılıp yıkılmasına göz yummuştur. Bütün bu durumlar büyük hacimlerde kitlesel olaylara sebebiyet verecek bir iç savaş çağrısı olup bu süreçten Hindistan Hükümeti sorumlu tutulacaktır.
Kendilerini Hindistan vatandaşı olarak gören Müslümanların tutuklanması, polis şiddetine muhatap olması hatta ibadet yerleri ile camilerinin taciz edilmesi ve evlerinin yıkılmasının hiçbir yasal gerekçesi olamaz. Bütün bu zulümler daha önce dünyanın farklı yerlerinde tecrübe edilmiş ırkçı ve emperyalist zulümlerdir ve insanlık tarihi bu zulümlerin sahiplerinin nasıl da perişan bir şekilde bitip gittiklerine şahit olmuştur. Bu zulüm, zulmün sahiplerini yakıp bitirir. Hiçbir zalim sistem zulmü ile ayakta kalamaz, abat olamaz. Bilinmelidir ki bu zulümler insanları sindiremez bilakis haksızlık karşısındaki direnişi güçlendirir ve sadece 300 milyonluk Hindistan Müslümanları değil 1,5 Milyarlık nüfus ile İslam Âlemi topyekûn ayağa kalkarak en temel insani haklar olan yaşama ve barınma hakkının savunucusu olarak sesini yükseltecektir.
Hindistan emniyetinin, yargısının ve bürokrasinin hukuka göre hareket etmemesi, tutarsız bir şekilde ve Müslüman karşıtı duygularla hareket etmesinden de ayrıca endişe duymaktayız. Hintli yargıçların Hindistan Müslümanlarının sorunlarını dinlerken tarafsız ve adilane davranmamalarından endişe duymaktayız. Hukukun üstünlüğü garantisinin yok edilmesi bir toplumun ve devletin kurumsal yapısının da bitişine sebep olur. Adalet’in tükendiği bir dünyada ilkeler ve meşruiyet yerini kaos ve şiddet sarmalına bırakmak zorunda kalır. Farklı inanç ve kültürlerin aynı toplumda yaşamasının tek garantisi Hukuk’un üstünlüğü ile adalet ve İnanç hürriyetidir.
Hindistan hükümetine, Hintli Müslümanların da onların vatandaşları olduğunu ve Müslümanların hak ve hukuklarının korunmasının hükümetin anayasal sorumluluğu altında olduğunu hatırlatmak istiyoruz. Diğer yandan; görülmektedir ki Hindistan’daki devlet kurumları adalet ve tarafsızlıktan oldukça uzaktır. Bu durum, Hindistan devletinin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelere ve uluslararası hukuka aykırıdır. Bu çerçevede OIC “İslam İşbirliği Teşkilatı”, UN “Birleşmiş Milletler” yetkili kurullarının da bu durumların tespiti ve gerekli müeyyidelerin uygulanması için harekete geçmesini bekliyoruz. İlaveten devlet eliyle ortaya konulan açık şiddet ve hukuksuzluğun yerinde tanımlanması konusunda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ve Uluslararası İnsan Hakları Mahkemesinin de sürece dâhil olmasını bekliyoruz.
Ayrıca, Hindistan hükümetinin, Müslümanlara karşı şiddet uygulamak için Hindistan'ın her yerinde milyonlarca Hindu'yu eğiten aşırılık yanlısı, İslam ve Müslüman Düşmanı Hint Gönüllü Teşkilatı - Rashtriya Swayamsevak Sangh (RSS)'yi desteklemesinden de çok derin endişe duymaktayız.
Bu aşırılık yanlısı örgüt mensuplarının emniyet ve adli mercilerden destek aldığı; medya tarafından parlatıldığı dikkatlerden kaçmamaktadır. RSS camilere ve Müslümanların mülklerine saldırı düzenlemektedir. Bu, çeşitli dinlerin, dillerin ve ırkların asırlardır güvenli bir şekilde yaşadığı, Hindistan’ın her zaman saygı duyduğumuz, tarihine aykırıdır. Bu köktenci aşırı ırkçı, emperyalist ve Siyonist yaklaşımları barındıran; İslam ve Müslüman Düşmanı RSS örgütünün Hindistan hükümetiyle yakın ilişkileri olduğunu ve birçok devlet kurumundan destek aldığını öğrendik. RSS'nin Hindistan'ı tek din, tek dil ve tek ırktan oluşan üstün ırk Hindular ülkesi yapma ideolojisi, Hindistan anayasasının da vurguladığı eşitlik ve kardeşlik değerlerine aykırıdır.
Bütün bu yaşananlar Hindistan’da bir iç savaş başlatmaktan başka hiçbir işe yaramaz, eğer Hindistan Hükümeti kasıtlı olarak bir iç savaş için gayret ediyor ise sonuçlarına katlanacağından emin olmalıdır. Zira 300 milyonluk devasa Müslüman nüfus bu kadar tahrik edici bir saldırıya tavırsız kalmayacaktır ve bu sürecin tek sorumlusu düzeni ve istikrarı sağlayamayan ve şiddetin hukuksuzluğun tarafını seçen Hindistan Hükümeti olacaktır.
Bu çerçevede, Hindistan iktidar partisini ve hükümetini; müslümanları sindirmeye matuf bu yanlış, insan hak ve özgürlüklerini hiçe sayan, ileride telafisi mümkün olmayacak sapkın tedhiş hareketlerine karşı acilen kalıcı önlemler almaya davet ediyoruz.
Bütün bu süreçlerin yakından takip edilmesi ve Hindistan Hükümetinin gerekli tedbirleri almasının temin edilmesi için de; İslam Dünyası başta olmak üzere tüm dünyadaki vicdanlı ve insan haklarına saygılı kurum ve kuruluşları, siyasi partileri, sivil toplum hareketlerini ve uluslararası örgütleri bu konularda en yüksek düzeyde ses çıkarmaya ve tepki göstermeye davet ediyoruz.
Ayrıca Hindistan Hükümetinden;